Boşnaklara kendimi Türk olarak tanıtmaktan hep gurur duydum.
Boşnaklar kesinlikle Türkiye ve Türkleri dünyada en fazla seven bir ulustur.
Bosna Hersek’e sayısız defa gittim. Hiçbir defa Boşnaklar tarafından hayal kırıklığı yaşamadım. Bir Türk olarak onlara her zaman güvenebileceğimi, gerekiyorsa çekinmeden yardım isteyebileceğimi çok sefer tecrübe ettim.
Aşağıda anlatacağım gerçek hikaye, geçmişte severek izlediğimiz “Sır kapısı” televizyon dizisini anımsatır gibidir. Yaşadıklarımı anımsarken, gerçekten “Sır kapısı” türünde bir olayla karşılaşıp karşılaşmadığım ya da bunun bir tesadüf olduğu ikilemi arasında hep kaldım. Bu ikilem zaman zaman kafamı karıştırıyor desem yalan olmaz.
Gerçek yaşanmışlığa gelince…
Yer Karadağ – Bosna Hersek sınırı. Yıl 2005… Mart ayı…
Balkanlarda son yılların en sert kışı yaşanıyor. Kar kalınlığı dağlık kesimlerde 1 metrenin üzerinde… Bilindik, çetin kış şartlar yaşanıyor anlaşılan.
Uzun süre Kosova muhabirliğini yaptığım İhlas Haber Ajansı’nın (İHA) 3 Türk ve 1 Kosova vatandaşından ibaret 4 kişilik televizyon ekibi olarak Bosna’nın başkenti Saraybosna’da bir televizyon programının çekiminin ardından Kosova’ya dönmek üzere Saraybosna’dan ayrıldık.
Üç gün kaldığımız Bosna Hersek’ten Karadağ’a, buradan da Kosova’ya geçmeyi planlıyorduk.
1992 – 1995 yıllarında yaşanan ve Müslüman ahalinin maruz kaldığı katliam ve soykırımlara sahne olan Bosna Hersek’te bunca yıl geçmesine rağmen, hala savaş izleri silinmemişti. Her evde şehitlerin ve her evde mermi izlerinin eksik olmadığı bu yürekleri sızlatan meşhur deyim, Saraybosna’da hala savaşın ve Sırpların acımasızlığını yansıtmaya devam ediyor.
Her seferinde gibi bu kez de Saraybosna’da olmaktan mutlu, ancak geçmişte bu ülkede yaşananlar nedeniyle buruk şekilde yola çıktık.
Dayton Anlaşması Bosna Hersek’i kantonlara bölmüş, birbirini takip eden Müslüman ve Sırp kasabaları, zebra atındaki siyah beyaz çizgiler gibi sıralanmıştı. Bosna Hersek- Karadağ sınırına doğru yol alırken geçtiğiniz kasaba ve şehirler, biri Müslüman, diğeri Sırp. Sınıra kadar hep böyle. Karadağ’a ulaşmak için de Sırp Cumhuriyeti’nden geçmeniz gerekiyor. Yolculuğun tedirgin verici tarafı da, Türk televizyon ekibinin Sırp Cumhuriyeti kasabalarından geçiyor olması.
Karlı yollarda bir kaç saatlik yolculuktan sonra içinde bulunduğumuz canlı yayın aracı ile Bosna Hersek sınırına vardık. Sınır kapısı Bosnalı Sırp gümrükçü ve polisinin denetiminde.
Türk ekibinden hiç hoşlanmadığı belli olan Sırp polisi ve gümrük memurları tarafından yapılan pasaport ve araç işlemlerinin ardından Karadağ sınırına yöneldik. Karadağ sınırına varmak için yaklaşık 3 kilometrelik serbest bölgeden oluşan dağın tepesine çıkmamız gerekti. Şansına trafik yoktu, geçtiğimiz yol sadece bir arabanın geçebileceği genişlikte. Yolun her iki tarafında 2 metrelik kar duvarları oluşmuştu.
Büyük zorluklarla Karadağ sınırına vardık ve çok kötü bir sürpriz ile karşılaştık. Ekibin Türk elemanları için vize istendi. Çünkü O dönem Sırbistan ve Karadağ Cumhuriyeti isminde yeni bir devlet vardı ve Bosna ile olan Karadağ arasındaki sınır uluslararası sınır haline getirilmişti. Karadağ’ın sınır noktası 2 barakadan ibaretti.
Kosovalı olarak benden vize istenmedi, ancak Türk Cumhuriyeti vatandaşlarından vize istendi.
Dağın tepesindeyiz, telefon çekmiyor. Sert rüzgar aramızda konuşmamıza bile mani oluyor.
4 kişilik Karadağ gümrükçü ve polislerle dakikalarca konuştuk, ikna etmeye çalıştık. Ancak dil dökmemiz işe yaramadı.
Karadağ’a girmek için sınırdaki polis memurları, ekibin tekrar Saraybosna’ya dönmesi ve oradaki Sırbistan ile Karadağ Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nden vize alması tavsiyesinde bulundu.
Karla örtülü çok dar bir alanda canlı yayın aracını binbir zorlukla Bosna Hersek sınırı yönüne çevirdik.
Aşağıya inmek, yukarı çıkmaktan çok daha zor oldu. Uçuruma kaymamak için sıkıntıdan ter dökerek yine Bosna Hersek sınır kapısına vardık.
Allah’tan Karadağ’da, sınıra götüren yol trafiğe kapatılmıştı. Karadağ ile Bosna arasındaki serbest bölge olarak bilinen 3 kilometrelik dağlık mesafeyi ancak yarım saatte katedebildik.
Fakat bu sefer Sırp Cumhuriyeti topraklarındaki Bosna Hersek sınır kapısında görev yapan Sırp gümrük memurları canlı yayın aracının Bosna Hersek’e tekrar dönebilmesi için yüksek miktarda para (depozito) istedi. Ekibin yanında o para yoktur ve tekrar yine büyük güçlükle Karadağ sınırına dönmemiz icap etti. Durumu Karadağ sınır memurlarına anlattık. Şöyle bir durum oluşur. Karadağ, vize nedeniyle ekibin bu ülkeye girmesini, Bosna ise aracın bu ülkeye girmesine izin vermez. Ekip olarak ortada kaldık. Araçta pahalı kameralar ve diğer cihazlar vardır.
Karadağ polis ve gümrük memurları büyük anlayış göstererek tek çare olarak aracın sınırda park edilmesini ve ekibin Bosna’ya geçmesini önerir.
Karadağ polisi ve gümrükçülerden sözlü garanti almamıza rağmen, aracın Karadağ sınır noktasında kalıp kalmamasına ve ekibin Saraybosna’ya dönmesine henüz karar verememiştik. Bizi düşündüren nokta, araca ve aracın içindeki cihazlara zarar gelmemesi idi. Aracın soyulması ihtimali kafamızı kurcalıyordu.
Halbuki Saraybosna’ya nasıl gidecektik. Mecburen, kurtların uğultusunun rahatlıkla işitildiği dağın tepesinde araca girip, Karadağ yönünden yolun trafiğe açılmasını ve Karadağ’dan gelecek bir otomobil ya da otobüsün buradan geçmesini beklemekten başka çaremiz yoktu.
O anda aramızda konuşurken kırmızı renkte “Golf” marka otomobil sınır noktasına geldi. Nasıl geldiğini de göremedik. Sınırdaki barakalar önünde durdu.
Telaşlı olduğumuzu fark ederek otomobilin camını indiren sürücü bize Boşnak dilinde “ bir sorun mu var “ sordu. Sesli sesli “bu araba nereden geldi. Nasıl geldi. Yol trafiğe kapalı değil mi? diye birbirimize şaşkın şekilde sorular sormaya başladık. Konuşmalarımızı duyan sürücü “Türk müsünüz” sordu. Evet dedik. “Size nasıl yardımcı olabilirim” diye şaşkın bakışlarımızı gizleyemediğimizi fark eden sürücü, otomobil içinde yalnızdı.
Yanına Karadağlı gümrük memurları yaklaştı. Sorular birbirini kovaladı, “Sen nasıl buraya geldin. Yol trafiğe açılmadı. Karlı yolları nasıl aşabildin” oldu. Karadağlı Boşnak olduğu daha sonra anlaşılan otomobil sürücüsü, “polislere rica ettim, beni bıraktılar “ diye cevap verdi.
Çaresizlikle kapıştığımızı sezen sürücü Saraybosna’ya yol aldığını söyledi.
Yine sınır kapasında bırakacağımız canlı yayın aracı ile ilgili kafamızda dolaşan sorular ve endişe vardı. Anlaşılan araçtan ayrılmayı istemiyorduk. Sınırda araç içinde geceyi aç ve susuz geçirmeye karar vermiştik galiba.
Pasaport işlemini bitiren sürücü yine sordu? “Benim yapabileceğim bir şey var mı, seve seve yaparım. Size yardımcı olmak isterim” diye cümleleri ağızından döküverdi.
Yardıma ihtiyacımız olmadığını Boşnakça ifade ederek, teşekkür ettik. “Peki siz bilirsiniz” diyerek sürücü arabasıyla Bosna sınırına hareket etti.
Dağın tepesi, sert rüzgar, açlık bastırmaya başladı. Vakit öğleden sonrası, nerede ise akşam yaklaşıyor. Bir kaç saat sonra hava kararacak. İçimize bir sızı halinde kötümserlik düşer. Perişan olmasak da, savaşı kaybetmiş bir his üzerimize çöker. Duruma çözüm ararken, bir süre sonra tek çarenin, aracın Karadağ sınırında kameralarla birlikte bırakılması ve vize alabilmek için Saraybosna’ya gitmenin olduğu kanaatine vardık. Fakat sınırdan araç geçmediği için Saraybosna’ya gidiş imkansızdı.
Yardım teklif eden otomobili de kaçırdığımızı anladık ve son derece üzüldük.
Aradan yaklaşık bir saat geçti. Bir süre sonra Bosna sınırından dönen aynı otomobil Karadağ sınırına gelir. Bir anda donakaldık. Önümüzde aynı otomobil duruyordu. Bu mümkün mü diye birbirimize bakındık. Bu rüya mı idi. Bu gördüğümüz gerçek miydi?
30 yaşlarında ismini bilmediğimiz otomobil sürücüsü tekrar yardımın gerekli olup olmadığını sordu. Durumu anlattık.
“Merak etmeyin sizin Saraybosna’ya götüreceğim” şeklinde kısa kesti.
Otomobile biner binmez, “neden yoldan döndün” diye sordum. “Çok telaşlıydınız. Büyük bir probleminiz olduğunu sezdim. Sizi bu durumda bırakamazdım. Emin olmak istedim. Vicdanım rahat değildi” diye cevap verdi. Boşnakça konuştuğumuz için arkadaşlara konuşmamızı tercüme ettim.
Bosna Hersek sınırında pasaport işlemlerini bitirdikten sonra, bir kaç saat önce çıkış yaptığımız ülkeye tekrar giriş yaptık.
Bosna Hersek’in heybetli dağlarının yükseldiği karla kaplanmış 20 metrelik çam ağaçlarının arasından geçen yoldan süzülüyoruz.
Müslümanların çoğunlukta olduğu Karadağ’ın Prijepolje şehrinden olduğunu öğrendiğimiz Adnan isimli genç Müslüman sürücü: “sizi ilk gördüğümde yüzünüzde hüzün vardı, sıkıntılı idiniz. Çaresiz görünüyordunuz. Fakat siz yardım istemediniz, bende yoluma devam ettim. Bosna sınırına geldim. Bosna polis memurları sınır rampasını açarken, sizi düşündüm. Büyük bir sorun içinde olduğunuzu tahmin ettim. Yoluma devam edemedim. Zor durumda olduğunuzu tahmin ettim. Sınırda dağın tepesinde soğukta, aracın içinde bir gün ve bir geceyi geçirmeniz kötü olurdu. O yüzden tekrar döndüm ve size geldim. Ve iyi bir karar vermişim” der.
Bu merhameti ,bu yardım severliği neye borçluyuz “ diye sordum. “Siz Türkler biz Boşnakları en zor anlarda yalnız bırakmadınız, hep yanımızda oldunuz. Biz bu iyilikleri hiç unutmadık” ifadelerini kullandı.
Ekip olarak bu gencin davranışından çok etkilendik. Saatler sonra Saraybasna’ya vardık. Ekibin verdiği parayı sürücü almaz. “Bu, insanlık anlayışıma ters düşer. Sizi sağ selem Saraybosna’ya getirdim. En büyük mükafatım bu. Siz Türklere küçük bir iyilik yapmama imkan veren Allah’ıma şükürler olsun” dedi.
Allah razı oldun diyerek, otomobilden indik. İndik ama, sorular kafamızda giderek çoğalmaya başladı.
Bizim yaşadıklarımız gerçek miydi? Dağın tepesinde 2 barakadan oluşan sınır noktasında çaresiz kaldık. Adam Karadağ ile Bosna Hersek sınırlarında geçilmesi güç karlı yollarda mekik dokudu. Bize yardım edebilmek için saatlerini kaybetti.
Yaşadıklarımız bir sır kapısı mı, yoksa basit bir tesadüf müydü!
Daha sağlıklı düşününce evet, yaşadıklarımız “Sır kapısı” dizisindeki hikayelere çok benziyordu, ancak sır kapası değildi. Türk ekibine yardım etmesi, iyilik yapması için çırpınan bir Müslüman Boşnak’ın hatıralardan silinmeyecek hoş ve gerçek bir hikayesi idi.
Uzun yıllık gazetecilik kariyerimde 1986 yılından 2018 yılına kadar Bosna Hersek’e her gittiğimde her zaman kendimi mutlu ve rahat hissettim. Boşnaklara kendimi Türk olarak tanıtmaktan hep gurur duydum. Çünkü Boşnaklar kadar Türkiye’yi ve Türkleri çok seven bir ulus yok dünyada bana göre.
Ercan Kasap
11.05.2021
YA KENDİ DEĞERLERİMİZ
TİKA, SIRBİSTAN’DA BİR LİSE YURDUNUN MUTFAK EKİPMANLARINI YENİLEDİ
YUNANİSTAN, YEREL SEÇİM SİSTEMİNİ DEĞİŞTİRMEYE HAZIRLANIYOR
İSTANBUL’DA 6,2 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM
SANTORİNİ’DE GERGİN BEKLEYİŞ: “ADA SULARA GÖMÜLEBİLİR”