Yine bir kış gününde yollara düştük. Muhabir olarak görev yaptığım İHA Haber Ajansı’nın İstanbul’dan Kosova’ya gelen canlı yayın aracı ve ekibiyle birlikte Priştine’den yola çıktık. İstikamet Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna.
Mutluyum , çok sevdiğim, huzur bulduğum Saraybosna’yı kucaklanış olacağım. Endişeliyim, kış mevsiminde Kosova’dan Bosna Hersek’ge götüren epeyce çetin yollardan geçecek olacağım. Kolay kolay aşılmaz, dağlık yerlerden geçen yollar kolay geçit vermez çünkü. Ama manzara derseniz, o keyif veren bir niteliktir yolculuklarda, diyecek yoktur.
Bosna Hersek’e yaptığım yolculuklar ne hikmetse çoğunlukla karlı dönemlere rastlar. Son savaşta (1992-1995) çok kurban veren bu ülkeye iş ziyaretlerim hep kara kış koşullarında gerçekleşmiştir. Yoğun kar, rüzgar, tepelerden geçen virajlı yollar, rahat bir yolculuk yapmanıza pek izin vermez.
2004 yılının Şubat ayında yine sert kış şartlarının hüküm sürdüğü bir dönemde saatlerce süren yola verdik kendimizi.
Yola koyulduk ancak yol uzadı da da uzadı. Karlı yollar saatlerimizi aldı. Değişik yoğunluktaki kar peşimizi hiç bırakmadı yol boyunca.
Neyse ki karanlık basmadan vardık Saraybosna’ya. Yoğun kar etkisini bu şirin şehirde kendini iyiden iyiye artırmıştı. Beyaza bürünen Saraybosna farklı bir manzarayı seriyordu gözler önüne. Bazı şehirler kışta güzel olmaz , ama bu şehre kar her zamanki gibi çok yakışmıştı. Doğu ve Batı’nın iç içe girdiği , Doğu ve Batı medeniyetlerin birbiriyle bütünleştiği, mimarisiyle insani ayrı bir dünyaya götüren Saraybosna, sevimliliğinden hiç ödün vermemişti. Şehrin ortasından geçen Milacka nehri, cadde üzerinden geçen tramvaylar, misafirperverliği yüzlerinden anlaşılan Saraybosnalıların soğuğun etkisinden hızlı hızlı adımlarla yürümesi, Saraybosna’yı vazgeçilmez kılan görüntülerdi.
Saraybosna’ya varır varmaz ilk işimiz, gecelerimizi geçireceğimiz bir otel bulmaktı. Şehir içinde tur attıktan sonra eskiden bildiğimiz oteller sokağına yöneldik. Tek yönlü olduğunu bilmediğimiz, aslında görmediğimiz bir sokağa girdik. Üç otelin olduğu bir sokak. Sıradaki ilk otelin park yerine aracı park ettik. Otelin temiz ve iş yapacağımız mekana yakın olmakla birlikte canlı yayın aracı için park yeri güvenilir olan bir otel bulmaktı gayemiz. Orta büyüklükte olan otellerden hiçbirinde boş oda bulamadık maalesef. Oteldekiler bizleri farklı bir otele yönlendirdi. Oradan çıktık, sokağa devam edecek yerde biz geri gittik. Tavsiye edilen otele girmek için sokağın aşağısında yolun kenarında devriye gezen üç polis gördük. Polislere yaklaştık, aracın camını indirdim, selamladık, otele hangi yoldan gidebileceğimizi sordum.
Polisler bize ciddi ciddi baktı. Polislerden biri aşağıya inmemi söyledi. Beni aracın arkasına çağırdılar. Yüzleri pek dostça görünmüyordu. Sert bakışları beni rahatsız etti. Ben, ismini söylediğim otelin hangi yönde gidileceğini tarif etmelerini beklerken, üç polisten gözlüklü olanı, yüksek sesle “ Siz ne yaptığınızın farkında mısınız? Tek yönlü sokağa ters yönde giriyorsunuz”. “ Biz bilemedik, tabelayı da görmedik “ diye açıklama yapmayı çalışırken etrafıma bakındım, bir gördüm ki, trafik tabelasını kar örtmüş. “Bakın tabela kar tabakasından gözükmüyor zaten” derken, üç polisin başında olduğunu tahmin ettiğim orta yaşlı polis, bu sefer sesini de daha da yükseltmeye başladı. Adeta konuşması haykırışa dönüşecekti az kalsın. “Siz nasıl bir suç işlediğinizi biliyor musunuz” diye sordu. “Biz bilerek suç işlemedik. Suçtan ziyade kasten hata yapmadık. Türkiye’nin önde gelen haber ajanlarından birinin ekibiyiz. Biz Türk’üz, medya mensuplarıyız. Şehirde çekimlerimiz olacak. Haber yapacağız. Sizin daha usulca konuşmanız daha uygun olmaz mı? Sonuçta yabancıyız. Üstelik medya mensuplarına bu şekilde davranmanız pek hoş değil” şeklinde cevap verirken, Saraybosna polisleri hakkında anında kötü düşünmeye başladım. Neden böyle sertler diye düşünmeye başladım. Bu polisler şehrin insanı değil mi? nerede o misafirperverlik, hoş karşılama, cana yakınlık, mütevazilik. Hiçbiri yok. Neden acaba?
Baktım ki, polislerin üniformalarındaki işaretler farklı. Boşnak, Hırvat ve Sırplardan oluşan polis ekibiymiş meğerse. Bana bağıran da Boşnak.
“İki büyük hata yaptınız. Birincisi tek yön yola ters girdiniz, ikincisi kabinde 4 kişi varsınız” Bu hatalar yüzünden sizi mahkemeye sevk etmemizi gerekecek” diyen Boşnak polis, “meslekdaşlarına dönerek, öyle arkadaşlar” diye mahkeme konusunda teyit alır.
Polislerden Hırvat Sırp olanı, “ evet kesinlikle nöbetçi hakime sevk etmeliyiz “ diye Boşnak polise doğrularcasına hak verdi.
Bu arada ses tonu hiç düşmedi, aynı sertlik devam etti. “Baylar dedim. Sizin yabancılarla iletişiminiz böyle mi oluyor. Bağırarak , çağırarak mı hataları açıklıyorsunuz” diye söze atladım.
“Muhabbet” uzayınca araçtakilerden kameraman arkadaşım araçtan inmeyi çalışırken, Boşnak polis buna izin vermedi.
Dakikalar uzadıkça uzuyor, “cezayı ödeyelim, öyle yolumuza devam edelim” dedim. Razı olmadılar, illa da nöbetçi hakime götürülecekmişiz, kanunlar öyle emrediyormuş diye belirttiler.
Bir yandan sevdiğim Saraybosna’da böyle bir muameleye maruz kalmanın üzüntüsünü yaşıyor, diğer yandan, polislerin niyetlerinin hiç iyi olmadığına kızıyorum.
Bir anda Boşnak polis kolumdan tutarak beni aracın önüne çekti. Diğer iki polisin bizi görmeyeceği şekilde aracın önünde durduk. Bir anda beni kollarına alarak kucakladı. “ Çok özür dilerim. Davranışlarımdan ötürü çok üzgünüm, mecburdum buna, diğer iki polisten ötürü siz kardeşlerim Türklere sert davranmalıydım. Allah aşkına özrümü kabul edin. Türkiye bizim herşeyimiz, Türkler öz be öz kardeşimizdir” sözlerini, gözlerinden akan yaşlar takip etti. Kalakaldım hiçbir şey diyemedim. Şaşkına uğramış şekilde heykele dönüştüm.
Gözlüklerini çıkararak hızlıca gözyaşlarını sildi, yine kolumdan çekerek, aracın arkasındaki polislere “ ne yapılım bunlarla” diye seslendi. Bana dönerek, “size nasıl bir ceza keselim” sordu. “Bize cezalık bir şey yapmadık” diye cevap verdim. Bizi affedin öyle yolumuza devam edelim, zaten çok yorgunuz” dedim.
Polis arkadaşlarına dönen Boşnak polis, “ekibin şefi olarak gazetecileri bu kez affedelim, ne diyorsunuz? Onlar da bu teklifi hafif baş hareketleriyle kabullendiler.
Teşekkür ederek, araca bindim, polisler de trafikteki diğer araçları durdurarak, otele götüren yola bizi yönlendirdi.
Hala ne olup bittiğini anlamamıştım. Şaşkınlık içindeydim. Bütün bu bağrışmalar, çağrışmalar, Boşnak polisin bizi cezadan kurtarmak içinmiş.
Araçtaki arkadaşlar, bana bakarak “ne oldu abi, önce yarım saat kadar barışmak, ondan sonra kucaklamak” diye sabırsızlık içinde ne diyeceğimi bekliyordu.
Olayı kısaca anlatım… Türkiye’ye aşık, Türkleri seven bir Boşnak kardeşimizle karşılaştık. Bosna Hersek’e dayatılan çarpık bir devlet sisteminin eserine şahit olduk. Farklı ulusal mensubiyete ait olan polisler birbirine güvenemiyor. İkna edici olmak için illa da sert davranmak gerekiyormuş. Ancak, Boşnak polisin merhameti, vicdanı ve Türklere olan saygısı belli oldu sonunda, her şeye rağmen.
Ercan Kasap
27.07.2021
HATIRLATMA…
TİKA, SIRBİSTAN’DA BİR LİSE YURDUNUN MUTFAK EKİPMANLARINI YENİLEDİ
YUNANİSTAN, YEREL SEÇİM SİSTEMİNİ DEĞİŞTİRMEYE HAZIRLANIYOR
İSTANBUL’DA 6,2 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM
SANTORİNİ’DE GERGİN BEKLEYİŞ: “ADA SULARA GÖMÜLEBİLİR”