06 Şubat 2025 Perşembe
Asıl ressam fırçayı değil, kelimeyi kullanandır!
Benliğim boynunu bükmüş bir sonbahar çiçeği gibi şu aralar. Dilimde dökülmeye yakın yapraklar gibi birikmiş kelimeler var. Döküldükçe çoğalıyor, çoğaldıkça ağır gelmeye başlıyorlar döküldükleri yere. Yine de pes etmiyor gönül, bir diğer bahara saklıyor kendini. Çünkü biliyor, döktüğü yaprakların toprağına güç vereceğini. Ve beraberinde kışın o ürpertici soğuğuna yenilmemek için söz veriyor kendine.
Kelimelerim renklere dönüşüyor bu sefer. Bazıları zifirinin umutsuzluğu gibi, Yusuf’un kara kuyusunda hissettiriyor. Bazıları ise aşkın en kırmızı halini anımsatır gibi, var oluşumuzun sebebini hatırlatıyor bana. Bir de bakmışım ki kurşuninin belirsizliğine dönüşmüş bu sefer kalemimden düşenler. Bütün renkler bana küsmüşçesine, sadece gölgemin rengini yansıtıyor. Ve toprak renkleri; bana nerden geldiğimizi hatırlatıyor. Ve kaçınılmaz sonu… Olsun! Biliyorum, yine beyazın saflığına, masumluğuna kavuşacağım elbet. Yine “umut” için tükenecek mürekkebim. Sanırım bu annemden bana kalan en büyük miras olacak. Ben küçükken “Kızım, beyaz bir kâğıda sadece beyaz şeyler yaz. Kalemin siyah olsa da, kalbinden kalemine düşenler hep beyaz olsun” derdi; sanki kalemimin en yakın dostum olacağını biliyormuş gibi.
Şimdi anlıyorum, asıl ressamlar fırçayı değil, kelimeyi kullananlarmış.
Kimi bir kadının güzel portresini çiziyor, kimi ise memleketinin en güzel manzarasını. Biri ölümün soğukluğunu çiziyor, biri de aşkın soluksuzluğunu. Kimi de öyle bir kelime hazinesi döküyor ki kâğıda, sanırsın gökkuşağının tüm renklerini barındırıyor içinde. Bazısı ise kelimeleri renkler içine dans ettiriyor. Sanırım şairler bunu en iyi yapabilen sanatkârlardan. Anlayacağınız her yazar ressam oluyor bir yandan. Her yazısında farklı tablolar çiziyor. “Allah’ın sevdiği kuluymuşsun” deyimi vardır ya hani, bence bu beceriye sahip olanlar Allah’ın sevdiği kulları. Onlara verilen bu ilahi yetenek farkını ortaya koyuyor. Ve biliyorum ki böyle insanların kalemi hep resmedecek, renkleri hiç solmayacak.
Okuyanlar mı? En şanslıları… Bir kitap açan, bir serginin kapısını açar gibi oluyor. Resmedilenlerin içinde buluyor kendini. Kimi geçmişinin resmini buluyor, kimi yitirdiklerinin, kimi de yitirmek istemediklerini, değerini bildiklerini…
Peki ya mutluluğun resmi? Sanırım kısa bir hikâye bunun en güzeli olacaktır:
Üstada sormuşlar “Bana mutluluğun resmini çizebilir misin?” diye. Üstat cevap vermiş: “Ben çizerim de, sen anlayabilir misin?”
Kısacası arkadaşlar, kelimelerle çizilmiş bir tablo görürseniz sadece keyfini çıkarın, okuyarak seyredin.
Sanat sorgulanır mı hiç?
Arife Haskuka