a
b

b

SİZİN KÖŞENİZ

SİZİN KÖŞENİZ

06 Şubat 2025 Perşembe

Kosova’da Türk Dilinin Resmiyeti Sorunu

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kosova’da Türk Dilinin Resmiyeti Sorunu

 

1974 Kosova Anayasasında Arnavutça, Sırp-Hırvatça ve Türkçenin yazı dilleri dahil olmak üzere eşitliği güvenceye bağlanmıştır. Bu anayasa ve yasa ile bu esas düzenlenir ve uygulanması garanti edilir. (http://plisi.al/skedat/bp-1036281933-sp.pdf, sayfa 28, madde 5.)

Bu esas özerkliğin kaldırıldığı ve çatışmaların başladığı döneme kadar etkin şekilde uygulanmıştır. Savaşın 1999’da sona ermesiyle birlikte Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1244 sayılı kararı uyarınca Kosova’da uluslar arası yönetim (UNMIK) kurulmuş ve aynı karar bu yönetime oldukça önemli yetkiler tanımıştır. Genel Sekreter Özel temsilcisinin devlet başkanlığına çok benzer yetkilerinin yanı sıra, ilk seçimler yapılıncaya kadar ve geçiş sürecinde UNMIK Regulation adı altında yasa gücünde düzenleme çıkarma yetkisi vardır.  Kosova’da hangi yasaların yürürlükte olacağı ilk UNMIK düzenlemelerinden biri ile belirlenmiştir. Buna göre, çıkarılan ve çıkarılacak UNMIK düzenlemelerine aykırı olmadığı sürece 22. Mart 1989 tarihine kadar Kosova’da yürürlükte olan eski Yugoslavya yasaları geçerlidir; 22 Mart 1989 dan 1999 yılına kadarki süreçte çıkarılan yasalar UNMIK düzenlemeleriyle ve uluslararası anlaşmalarla çatışmadıkları ve ayrımcılık yaratmadıkları ölçüde geçerlidir. (http://www.unmikonline.org/regulations/2000/reg59-00.htm)

1999 yılında Kosova ile tanışan ilk özel temsilci Bernard Kouchner, tek taraflı düzenlemesi  Kosova’da resmi dillerin İngilizce, Arnavutça ve Sırpça olacağına karar vermiştir. Böylelikle, Türk dilinin resmiyetine son verilmiş olmaktadır. Kouchner, bir yandan yürürlükteki yasaları belirlerken uluslararası insan hakları belgelerine aykırı olmaması ve ayrımcı hüküm içermemesi şartıyla eski mevzuatın geçerli olacağı yönünde hüküm koyarken, Türk diline karşı bizzat ayrımcılık yapmak suretiyle kendisiyle çelişmiştir.

2001 Anayasal Çerçevesi de bu konuda bir değişiklik getirmemiştir. Çerçeve, resmi dillere ilişkin bir belirleme yapmazken, hükümet dilleriyle ilgili maddede hükümet organlarının toplantılarının Arnavutça ve Sırpça yapılacağını; bunun dışındaki toplulukların dillerini kullanmasına izin verileceğini belirlemiştir. (Madde. 9.3.17) Anayasal Çerçevenin Boşnakça ve Türkçe de yayınlanacağı düzenlenmiştir.(Madde 14.4) İnsan haklarıyla ilgili bölümde, Kosova’da yaşayan insanların her ne sebeple olursa olsun hiçbir şekilde ayrımcılığa uğramadan, insan hakları ve temel özgürlüklerden yararlanacağını belirtilmiştir. (madde 3.1) Topluluk üyelerinin hakları bölümünde de, toplulukların kendi dillerini ve alfabelerini, Kosova’daki mahkemeler, diğer resmi kamu kurumlar ve kuruluşlar da dahil olmak üzere serbestçe kullanma başta olmak üzere, eğitim ve bilgiye erişme gibi bir dizi hak sıralanmıştır. (madde 4.4.a,b,c). (http://www.unmikonline.org/regulations/unmikgazette/06turkish/CF_Turkish_Anayasal_Cerceve.pdf)

Nihayet, Dillerin Kullanımına İlişkin 02/L-37 sayılı Yasa 2006 tarihine Kosova meclisi tarafından kabul edilip yürürlüğe girmiştir. Kosova Türk toplumu açısından hayati önem taşıyan bu yasa, dillerin idari ve yargısal makamlarda, eğitimde, medyada nasıl kullanılacağına dair esasları belirlemektedir. (http://www.gazetazyrtare.com/e-gov/index.php?option=com_content&task=view&id=56&Itemid=28&lang=tr)

Yasanın gerekçesinde, “Tüm bireylerin dil kimliklerine riayet etmek amacıyla ve tüm toplulukların kendi dil kimliklerini ifade edebilme ve koruyabilmeleri için bir ortamın yaratılması amacıyla” çıkarıldığı vurgulanmış, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinden, Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşmesine; Ulusal Azınlıkların Dil Haklarına İlişkin Oslo Tavsiyeleri’nden, Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı’na kadar bir dizi uluslar arası belgenin esas alındığı yazılmıştır. Bu haliyle yasa oldukça demokratik ve modern görünmektedir.

Ancak bu yasanın 2.3 maddesi tartışmaya açık ve sorunlu bir maddedir. Türkçeye şu ifadelerle tercüme edilmiştir: “Anadili resmi dil olmayan bir topluluğun yaşamakta olduğu belediyelerde, bu topluluğun o belediyedeki genel nüfusun en az yüzde 5’ini oluşturması durumunda, bu topluluk dili o belediye içerisinde resmi dil statüsüne sahip olur ve resmi dillerle eşit haklı olarak kullanılır. Yukarıda belirtilmiş olanlar dikkate alınmadan, istisnai olarak, Prizren Belediyesinde Türkçe dili resmi dil statüsüne sahiptir.”

Öncelikle, bu %5 kriterinin nerden geldiği yasanın gerekçesinde açıklanmış değildir.  Yasanın gerekçesinde adı geçen Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşmesi böyle bir ölçüt bulunmamaktadır. (http://www.avrupakonseyi.org.tr/antlasma/aas_157.htm) Sözleşmenin konumuzla ilgisi bulunan  11. ve 22. maddeleri aşağıdadır:

Madde 11

1 Taraflar, ulusal bir azınlığa mensup her ferde, azınlık dilindeki soyadını (aile adını) ve adını kullanma hakkını ve bunların resmen tanınması hakkını kendi yasal sistemlerindeki yöntemlere göre sağlamayı taahhüt ederler.

2 Taraflar, ulusal bir azınlığa mensup her ferdin kendi azınlık dilindeki işaretleri, yazıları ve özel nitelikteki her türlü bilgiyi kamuya açık bir şekilde teşhir etme hakkını tanımayı taahhüt ederler.

3 Geleneksel olarak veya sayılarının çokluğu bakımından ulusal azınlıklar tarafından iskan edilmiş bölgelerde, Taraflar, kendi yasal sistemleri çerçevesinde, uygun yerlerde diğer Devletlerle anlaşma halleri dahil olmak üzere ve kendi özel koşullarını da dikkate alarak, yeteri kadar talep olduğu zaman, kamuya açık geleneksel, yöresel isimleri, sokak isimleri ve diğer topografik işaretleri azınlık dilinde de belirtmek hususunda gayret göstereceklerdir.

Madde 22

İşbu Çerçeve Sözleşmesinin hiç bir hükmü Akit bir Tarafın kanunları ile veya Taraf olduğu anlaşmalar ile sağlanan insan hakları ve temel özgürlükleri kısıtlayacak veya onlarla ters düşecek bir şekilde yorumlanamaz.

Benzer bir hüküm yine, yasanın esas aldığını belirttiği Oslo Tavsiyelerinde de bulunmaktadır: (http://www.osce.org/tr/hcnm/67550?download=true)

 

İDARİ MAKAMLAR VE KAMU HİZMETLERİ

13) Ulusal bir azınlığa mensup kişilerin önemli sayıda bulunduğu bölge ve mahallerde ve bu yönde bir isteğin ifade edilmiş olması durumunda,bu ulusal azınlığa mensup kişilerin bölgesel ve/veya yerel kamu kurumlarından vatandaşlıkla ilgili belge ve sertifikaları hem Devletin resmi dil veya dillerinde hem de söz konusu azınlığın kendi dilinde elde etme hakları olmalıdır. Benzer şekilde, bölgesel ve/veya yerel kamu kurumları vatandaşlıkla ilgili kayıtları ulusal azınlık dilinde de bulundurmalıdır.

 

Yine, Dillerin Kullanımına İlişkin 02/L-37 sayılı yasanın gerekçesinde atıf yapılan Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı’nın (http://www.bued.boun.edu.tr/turik.asp?id=65) aşağıdaki maddesi de konumuz bakımından anlamlıdır:

Madde4–Mevcut Koruma Rejimleri
1.Bu Şart’taki hiç bir şey, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından güvence altına alınmış olan herhangi bir hakkı kısıtlayıcı veya ihlâl edici şekilde anlaşılmayacaktır.
2.Bu Şart’ın hükümleri, bir bölgesel veya azınlık dilinin statüsünü yahut bir Taraf içerisinde bulunan veya ikili ya da çok taraflı anlaşmalarla sağlanmış olan, azınlık grubuna mensup kişilerin yasal rejimini belirleyen daha uygun hükümleri etkilemeyecektir.

Görülebileceği üzere, bu belgelerde yasanın belirlediği şekilde  %5’lik bir baraj öngörülmemiştir.  Bu tamamen sübjektif olarak belirlenmiş bir oran görünümündedir. “%5 kime göre kriterdir ?” sorusu akıllara gelmektedir. Kaldı ki, bu yasa nüfus sayımlarının yapıldığı 2011 yılından çok daha önce çıkarılmıştır. Dolayısıyla %5 oranı belirlenirken, kimlerin, nerede, ne kadar olduğu henüz belli değildir. Kosova küçük bir ülkedir ve azınlık toplulukları dağınık halde bulunduklarından, belediyelerin çoğunda nüfusun %5’lik oranını oluşturmamaktadır. Belki bu oranın yukarıda adı geçenlerin dışında bir uluslar arası belgeden esinlenilerek alınmış olduğu iddiası ileri sürülebilir. Ancak sözü edilen uluslararası metinlerin amacı, insan haklarını sınırlamak değil teminat altına almaktır.

Sonuç olarak eski uygulamada, azınlıklara daha geniş haklar tanıyan düzenleme (örneğimizde, 1974 Kosova Anayasası) varsa, doğaldır ki bunun öncelikle uygulanması gerekir. Yukarıda geçen, Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşmesi’nin 22. maddesi ve  Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı’nın 4. Maddesi tam da buna işaret etmektedir.  Yasalar genel, objektif ve soyut olmalıdır. %5’lik oran kriteri bu anlamda sübjektif, keyfi, ayrımcılık ve eşitsizliğe neden olduğundan çok açık şekilde anayasaya ve hukuka aykırıdır.

Yasa hükmünde geçen başka bir ifade, %5’lik oran ifadesinden daha da sorunlu görünmektedir:  ‘…istisnai olarak, Prizren Belediyesinde Türkçe dili resmi dil statüsüne sahiptir.’

                Bu ifadede yukarıdaki yazılanlara benzer şekilde, soyut, genel ve objektif olmaktan çok uzaktır.  Prizren’in çok etnikli bir şehir olduğu bu anlamda kültürel zenginliği tartışmasızdır. Ancak bu durum yasa hükmündeki  bu cümlenin ayrımcı ve eşitliğe aykırı niteliğini, dolayısıyla anayasa ve hukuka aykırı olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.

Evrensel bir hukuk normu olarak öteden beri kabul edilen Anayasal eşitlik ilkesinin 2 boyutu bulunmaktadır. Bunlardan yatay eşitlik ilkesi, aynı durumda olan kişilere aynı muamele edilmesini gerektirir. Dikey eşitlik ilkesi de farklı durumda olanlara farklı muameleyi ifade eder. Kanun önünde eşitlik ilkesi konunun iki boyutu da kapsamaktadır. Dikey eşitlik ilkesi, farklı durumda bulunanlara farklı muamele edilmesinden söz ederken örneğimizdeki durum kast edilmemektedir.  Farklı durumda olan azınlığa çoğunluğa göre farklı haklar tanınabilir. Bu esas eşitliği ihlal etmez. Ancak farklı durumda olan bir grubun kendi içinde farklı muameleye tabi tutulması (örnekte olduğu gibi) eşitliğe doğrudan aykırıdır. Başka bir dille, bu hüküm, Kosova’nın diğer belediyelerinde yaşayan Türkler yönünden ayrımcı olduğu kadar, gerek Prizren Belediyesi’nde, gerek diğer belediyelerde yaşayan  Boşnak, Rom veya diğer etnik gruplar yönünden de ayrımcılık teşkil etmektedir.

Uygulamaya baktığımızda ise, istisna belediye olan Prizren’de dahi Türk dilinin resmiyetinin hayata geçirilmesinde sorunlar yaşanmaktadır. Türkçe kimlik belgeleri konusu sürekli olarak seçim malzemesi yapılmaktadır. Bunun dışında, yasaya rağmen Priştine, Mitrovica, Gilan, Vıçıtırın gibi bazı belediyelerde, belediye meclisi kararıyla Türkçe resmi dil olarak kabul edilmiştir. Ancak bu durum, yerel bir organ olan belediye meclisinin takdirine, başka bir ifadeyle insafına kalmaktadır. Anayasal veya yasal güvence bulunmadığı için her an yeni bir karar ile bu durum değişebilir. %5’lik baraj sorunu olmayan Mamuşa ve  yasanın istisna getirdiği Prizren dışındaki belediyelerde Türk dili korunmasız  ve tehdite açık haldedir.

Kosova’nın bağımsızlığını ilan ettiği 2008 yılında aynı zamanda yeni Anayasa da kabul edilmiştir. Anayasa’nın resmi dillere ilişkin hükmü, Dillerin Kullanımına İlişkin 02/L-37 sayılı yasa ile paraleldir. Buna göre ülke genelinde resmi diller Arnavutça ve Sırpçadır. Türkçe, Boşnakça ve Romca belediyeler çapında resmi dildir. (Bkz. Kosova Cumhuriyeti Anayasası, madde. 5.)

Her ne kadar resmi dillere ilişkin hüküm böylelikle Anayasal hüküm haline geldiyse de, yukarıda belirtilen yasa cümlesi halen, Anayasanın, kanun önünde eşitlik ve ayrımcılık yasağını düzenleyen 3. ve 24. maddelerine; Uluslararası anlaşma ve belgelerin doğrudan uygulanmasını düzenleyen 22. maddesine; nihayet  Anayasanın üstünlüğünü düzenleyen 16. maddesine aykırıdır.

Bu hüküm nedeniyle, gerek yasa gerek Anayasa ile teminat altına alınan azınlık hakları, bunun dışında eşitlik ve ayrımcılık yasağı gibi hukukun temel ilkeleri açık şekilde ihlal edilmektedir.

Yapılması gereken hiç kuşkusuz, Anayasanın ve ilgili yasanın dayandığı uluslar arası belgelerin sağladığı korumaya uygun şekilde ve 1974 Anayasasında olduğu gibi, ülke çapında Türk diline tanınan hukuki statünün iade edilmesi olmalıdır.

İbrahim Ömer

hukukçu, İstanbul.

lex.imperfecta@hotmail.com.

casibomholiganbet girişOnwinholiganbetonwinonwin girişbets10 giriş