06 Şubat 2025 Perşembe
Saygıdeğer şiirseverler,
İçinde bulunduğumuz malum durum, bizleri bir kez daha adamakıllı düşünmeye adeta davet ediyor. İnsan ilişkilerinde olduğu gibi, doğaya da kin kusarcasına, acımasızsa ‘saldırı’da bulunuyoruz. Oysaki o doğa o denli cömert ki, bütün güzellikleriyle “alın beni” dercesine…Alın beni teper teper kullanında, vahşice bütün güzelliklere demiyor her halde..
İnsanlar arasındaki ilişkilerdeki durumlarda da işler hiç içaçıcı değil. Göstermelik gülüş hariç…Bu da o denli belli oluyor ki…Neyse…
Sözü bir kez daha şiire bağlamak istiyorum. Keşke diyorum, şiirin gücü elle tutulur, belirgin bir şekilde olabilse.. Bir şeyler iyiye doğru değişir miydi?!
Ama…Tabii, ‘olsa, olabilse’lerle bu iş olmuyor. Güçlerin çıkar çarkları başka dönüyor. İnsanlığın, insancıl kavramının ters yönünde adımlıyorlar. Hoşgörü, merhamet, acıma duygularından yoksun bir kesim, insanı da, doğayı da, dünyayı güzel yapan ne varsa kıyım peşinde adeta…
Bu korona 19 virüsünden bir ders alınır mı? İyimser olmak isterdim doğrusu…
Evet, gönül köprülerimizden dünyaya barış güvercinleri uçurmak belki de şu an her zamankinden daha çok gerekli. Dünya her zamankinden daha çok barışa, dostluğa ve tabi ki sevgiye ve her türlü duyarlığığa ihtiyaç duyuyor.
Bir şair böyle bir zamanda ve her zaman ne der? Elbette şiirden yana söz söyler. Barıştan yana haykırır. Kardeşliğin yokluğundan yakınır..Gibi…
Daha önce de bir fırsatta şiirden söz etmiştim. Gene ona sözü bağlamak istiyorum.
Sevgili dostlar;
“Şiir; derinlerde bir yerlerde uyuyan heyecanı, duygunun fay hattını tetikleyendir. Şiir, güzelliğe kürek çekmektir. Şiir, büyük, koskoca bir yürektir.
Şiir, savunmanın değil, atağa durmanın harcıdır. Şahlanan at, yağmur sonrası gökleri süsleyen gökkuşağıdır. Evet, şiir mutlaka gökkuşağı olmalı, yaşamın tüm renklerini içine almalı…
Şiir, gönülden gönüle giden köprülerin ip ince duygularla, ağını ören örümcek, bal yapan arı misali işçiliği sırtlayandır. Temmuz ayında yağan kardır, borandır. Şiir, insanlık konutunun çimentosudur.
Sadık bir arkadaştır şiir. Nankörlük etmez. Yol ortasında bırakmaz insanı. Arkadaşın arkadaşı bıraktığı gibi… Yalnızlığın gür korosu, çaresiz anların insanı derbeder eden bir ney taksimidir. Şiir, yaraya tuz değil, melhem sürendir…
Şiir, zalimlere inat mazlumların elinden tutandır. Yolunu şaşırmış gemicilere deniz feneri, Afrika’da açlık çeken çocuğa umuttur… Evet, şiir dediğin delikanlı olmalı, gözü pek…Adam gibi olmalı yani!
Zaten çocuk gibi pak, çocuk gibi gerçek, çocuk gibi dürüst değil mi? Öyle ya…
Şiir dediğin söz sahibi olmalı. Geçtiği yerlerde kırmızı halılar döşenmeli. Sultanı, kralı selama durmalı. Şiir dediğin kalp gibi atmalı, kalp gibi, güm güm güm!
Evet, şiir bir ırgattır. Gün 24 saat erdemlik tarlasında, güzellik bahçesinde ter döken, yakan güneşe, susuzluktan çatlamış toprağa inat, ırgatlık yapmaktan onur duyandır.
Şiir dağ gibidir, dağ! Yüzyıllara meydan okuyan: hüznün, heyecanın, zulmün, mutluluğun dört mevsim nöbetine durandır…
Şiir, dünya barışı uğruna bir an bile göz yummayan, büyük aşkların tanığı, gözyaşının sırdaşı, incinmiş yüreklerin vazgeçilmez tesellisidir.
Şiir, bir şelale, engin bir okyanus, insanların uğramayı ihmal etmediği vazgeçilmez bir limandır.
Biliyoruz şiir, ekmek, aş vermiyor, işsize iş bulmuyor. Bir sözle şiir karın doyurmuyor. İnsanları ev bark sahibi yapmıyor. Yaptıramıyor. İnsan harabesi olmuş nankörlerin dersini verebilecek gücü yok belki de.
Akan kanın durmasını, dünyanın hemen her yerinde insanlar arasındaki hıncı bertaraf edemiyor. Silahlarını satmak için savaşları başlatıp bunu adeta düğün bayram görenlerin haddini bildirecek kadar da bileği güçlü değil. Tüm bu olumsuzluklara belki de hiçbir zaman son verecek bir güç konumunda olamayacak.
Olsun, şiir buna rağmen görevini, direncini, misyonunu dünya durdukça sürdürecektir…
Bize kalan şiire inanmak, onun gün geçtikçe dünya barışı için, yaşamın güzelliği için bir nebze de olsa katkısının olabileceğine olumlu bakmak ve inanmaktır.
Yaşasın Şiir!
Yaşasın her şeye rağmen güzelliklere sahip çıkmanın savaşımını ısrarla sürdürmeye devam eden insanlık!
Zeynel Beksaç