a
" alt="b">
" alt="b">

NASIL BİR AŞK – DİVAN ŞİİRİNE DAİR (2)

 Aşk kelimesinin kökünün ne olduğu, ilk ne zaman ve ne anlamda kullanıldığı konusunda çeşitli görüşler mevcuttur. Aşk (ya da asılimlâsıyla ışk)ın “sarmaşık” anlamına geldiği belirtilmiştir. Zira sarmaşık girdiği bir yeri nasıl sarar, zaptederse aşk da girdiği kalbi öylece hükmü altına alır, kendisinden veya maşuktan başka o kalbe bir şey girmesine izin vermez. Süleyman Uludağ Hoca, hem tatlı, hem acı olan bir meyvenin adının da aşkla akraba bir kelime olarak “uşuk” olduğunu belirtiyor. Fakat kökü ve temel anlamı ne olursa olsun, “aşk” Doğu edebiyatlarında, yani Arap, Fars ve Türk edebiyatında çok ince, çok estetik, çok zarifâne söz sanatları ve imajlarla çıkabileceği en yüce zirveye kadar çıkarılmıştır.

            Hz. Mevlânâ, kendisine aşkın ne olduğunu soranlara “Ben ol da bil!” diyerek aşkın anlatılmaz, kelimeye dökülemez, izah edilemez, yaşmadıkça ve tatmadıkça bilinemez olduğunu ifade etti. Gerçekten divan şiiri ve tasavvuf literatüründe aşk daima vardır fakat şairler aşkı tarif etmekten çok, onun izah edilemez, ele avuca sığmaz, kuşatılamaz bir “şey” olduğunu söylemişlerdir. Yakın zamanlarda vefat eden aziz bir şairimiz de “Aşk kâğıda yazılmıyor” dememiş miydi?

Divan şiiriyle veya genel olarak şiir sanatıyla ilgilenenler temelde iki tür aşk olduğunu bilirler: Mecâzî aşk / Hakikî aşk. Mecaz, kök anlamıyla “geçilip gidilen yol, geçit” demektir. Yani hakikîye olan asıl ve esas yolculukta bir basamaktır. Hakikî aşkın, kulun Yaratıcı’sına beslediği gerçek ve nihâî olduğu göz önüne alınırsa mecazî aşkın, bir kişinin karşı cinsten birisine beslediği şiddetli sevgi olacağı görülür. Çünkü klâsik kültürümüze göre kâinatta her varlık kendi türünden olana meyil verir. İnsan da işe evvelâ bir insanı sevmekle, fakat karşılıksız, hesapsız, beklentisiz sevmekle başlar. (Nitekim Yahya Kemal de “İnsanın ufku insandır” der.) Bu mecazî aşk, bir mertebeden çok bir merhaledir. Asıl olan, insanda kalmayıp, insanda takılmayıp o insanı en mükemmel şekilde donatıp dünyaya salan, her türlü güzelliklerin, heybetin, azametin ve yüceliğin sahibi olan Allah’a varmak, Allah’ı bulmak ve bir kez bulduktan sonra O’ndan gayrısını bilmemek, işitmemektir.

Divan şiirinde mecazî aşkla hakikî aşk arasındaki çizgiler çok incedir, hatta çoğu zaman görünmeyecek kadar incedir. Vahdet-i Vücud (Varlığın Tekliği) telâkkisi içerisinde zaten dünyadaki her şeyi, insanı, tabiatı vs., tek ve asıl Mevcud’un bir aksi olarak düşünen ve gören klâsik kültür ve onun en estetik tezahürü olan divan şiirindeki maşuk (sevgili) kimdir bazen bilinmez. Bu mânâda, açık bir imâ ya da gönderme veya bir ip ucu yoksa okuyucu veya araştırıcı, bu tür beyitler karşısında daimî bir gerilim yaşar. Zira bu maşuğun, şairin bildiği ve sevdiği gerçek veya hayalî bir sevgilisi, şeyhi, hürmet ve muhabbet duyduğu bir devletlü, Hz. Peygamber ve Hz. Allah olması pek mümkündür. Hakikaten bazı beyitlerde, kendisinden bahsedilen sevgilinin kimliği zekice, ustaca gizlenmiştir. Fakat bu meselede fazla takılmaya gerek yoktur. Zira bu kişi veya varlıkların hepsi ya da bunlara beslenen sevginin hepsi aynı nihayete varır, bu ırmakların hepsi aynı ummana dökülür. Ama biz bu yazıda daha ziyade insanın, daha çok da kadının sevgili olarak anıldığı ve alındığı bazı beyitleri konuşmak istiyoruz.

Eski kültürde aşk – kelimeyi bütün anlamlarıyla kullanıyoruz – çok fizikötesi bir kavramdı. Zira bütün duygular gibi aşk da, görülmeyen, işitilmeyen, somut çizgilere, formüllere vurulamayan yani kuşatılamayan bir histir ve eski şairin dilinde ve gönlünde aşk, her türlü maddî, fiziksel kaygı ve beklentilerden uzaktır. Maşuk, fâni olan bedeniyle ve fiziğiyle değil, bâki olan ruhu ve mânâsıyla şiire girer. Maşuk daima uzaktır, erişilmezdir, etrafı kalabalıktır, âşığın, O’nun yanına bile yaklaşması söz konusu değildir. Çünkü maşuk tek fakat sevgilinin âşıkları binlercedir:

Arz-ı hâl etmeye cânâ seni tenha bulamam

Seni tenha bulıcak kendimi asla bulamam

(Ey Sevgili! Hâlimi arz etmek için seni yalnız yakalayamıyorum. Seni yalnız bulduğumda da, (sevinçten) kendimi kaybediyorum.)

Divan şiirinde aşk, ulaşılmazlık duygusunun besleyip büyüttüğü, bir erişilmezlik ve imkânsızlık durumunun yücelttiği tek taraflı bir ruh çarpıntısının, daimî bir sarhoşluğun adıdır. Fakat bu sarhoşluk, tatmayanların asla bilemeyeceği hakikî bir şuurdur. Çünkü şaire göre âşık olmak demek, kâinatın farkına varmak, künhüne ulaşmak, bütün manevî yüklerden kurtulmak böylece gerçek hürriyeti yaşamak demektir. Zira âşık olanda artık dünyevî kaygılar, küçük hesaplar yoktur, ortada yalnızca âşık ve maşuk vardır ve bu iki arasında olan şey de kimselere malûm değildir. Fakat âşık olmak herkesin nasibi değildir. Bu bir mevhibe, yani ancak Allah’ın kuluna bahşedebileceği bir şeydir. Mektep-medresede öğrenilmez, kitaptan hiç öğrenilmez, zira kitabını yazan da çıkmamıştır. Herkes “âşığım!” diye meydana da çıkamaz, çıksa da aşk pazarında canını alan çıkmaz. Taşlıcalı’nın dediği gibi, aşk çok, pek çok ağır bir manevî yüktür ve herkes tahammül edemez:

Bir demir dağı delip boynuna almak gibidir

Her kişi âşık olurdu her âsân olsa

(Aşk, bir demir dağı delip boynuna almak gibidir, eğer kolay olsa herkes âşık olurdu.)

Yukarıda dediğimiz gibi, aşkta beden, ten yoktur, maddî haz söz konusu değildir, eğer maddiyat söz konusu ise orada aşk yoktur. Çünkü

Hayâliyle tesellâdır gönül meyl-i visâl etmez

Gönülden taşra bir yâr olduğun âşık hayâl etmez

(Gönül, sevgilinin hayâliyle teselli bulmuştur, kavuşmaya meyletmez. Zira âşık, gönülden başka bir yâr olacağını düşünmez.)

Goethe’nin “ruhların yıkanıp arındığı deli bir ırmak” diye nitelediği aşkta, insanı gerçek mânâda yıkayan, ateşiyle temizleyen, yani insanı hakikî insan yapan, insanlığının ve kulluğunun idrakine erdiren bir tılsım vardır ve visal (kavuşma) bu mânâda aşkın katilidir. Âşık, sevgiliden ayrı oldukça, O’na uzak bulundukça, O’nu zihninde ve gönlünde kurup durdukça hisleri ve dolayısıyla şiiri incelir. Yaşamaya devam eder. Divan şiirinin aşkında karşılık diye bir şey yoktur, zaten bu kadar yüce bir duygunun, yüce de olsa bir karşılığı, bedeli, ücreti bulunamaz. Aşk, maddî servetin, kudretin ve azametin hükmünü yitirdiği bir noktadır. Bu yüzdendir ki divan şairi, içerisinde yaşattığı aşk serveti dolayısıyla kendisini kâinattaki herkesten zengin kabul eder, bu yüzden O iklim-i aşk’ın padişahıdır, sultanıdır. Bu yüzden dünyaya ve dünyadakilere “Eyvallah”ı yoktur.

Bu bahse devam edeceğiz.

Yard. Doç. Dr. Mehmet Samsakçı 

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Sıradaki haber:

THAÇİ: HER ÜLKENİN BİR MİTROVİÇASI VARDIR

KÖŞE YAZISI

TÜM YAZARLAR
erkasap
ERCAN KASAP
“Karanlıktan korkan çocuğu kolaylıkla hoşgörebiliriz.Yaşamdaki asıl trajedi,yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır” (Platon) 60 yıldan bu yana kesintisiz Türkçe eğitimin yapıldığı Priştine’nin tek ilköğretim okulu “Elena Gjika” okulunun müdür yardımcısı görevine uzun yıllardan sonra bir Türk öğretmen seçildi, tam da güzel oldu, hak yerini buldu derken, Türk topluluğunu derinden sarsan tatsız bir olay yaşandı. “Elena Gjika” okulunda görev yapan Arnavut öğretmenler, ne hikmetse, müdür yardımcılığına Türk öğretmenin seçilmesini hazmedemedi.K ararı, derslere girmemekle boykot etti. Ardından Arnavut öğrenciler Türk öğretmen ve öğencilerine sataştı, tartakladı ve çirkin hareketlerde bulundu. Anlatıldığna göre Arnavut örencilerinn tepkisi tam bir mlliyetçilik gösterisine dönüştü. Holiganlık davranışları sergileyen Arnavut öğrenciler, Türk öğretmen ve öğrencilerine adeta terör estirdi. Esir kaldıkları sınfların kapıları tekmelendi, camlar kırıldı,”burası Arnavutlarındır” sloganları atıldı. 65 yaşında bir Türk öğretmeni 13- 14 yaşındaki Arnavut öğrenciler tarafından tartaklandı. (9’uncu sınıf Türk öğrencilerinin toplu olarak imzaladıkları mektupta, biyoloji ve fizik derslerini veren kıdemli öğretmen Abdullah Bırvenik’in Arnavut öğrenciler tarafından koridorda etrafının sarıldığı, tartaklandığı, Arnavut bayrağıyla sarılarak, sataşmalara maruz kaldığı ileri sürülüyor). Sebep, sadece ve sadece müdür yardımcılığına seçilen öğretmenin Türk olması!
b
b

SIZIN KÖSENIZ

TÜM YAZARLAR
konukyazar
SİZİN KÖŞENİZ
Sizin Köşeniz bölümünde siz değerli okuyucularımızın .............