a
" alt="b">
" alt="b">

BEN KİMİM?

“Ben kimim sorarsan eğer, öncelikle ben Türk’üm, evet Boşnak’ım, ama ben önce, Boşnakça konuşan bir Türk’üm! Sakın bunu unutma”…

Ahmet Curiç’in bu sözleri yıllardır hafızamdan hiç silinmedi…

Ahmet Curiç kimdir?

Başlıyoruz…

Barack Hussein Obama, 4 Kasım 2008’de yapılan başkanlık seçimlerinde ABD’nin 44. devlet başkanı seçilmişti. Obama hayranlığı dünyanın önemli bir bölümünü sarmıştı. Bosna da bu hayranlığa kapılmıştı..

Obama’nın ABD başkanı görevine seçilmesinden tam bir hafta sonra Bosna’ya yeni bir yolculuğum başlamıştı…

İhlas Haber Ajansı’nın (İHA) Avrupa’daki Merkezi Frankfurt Müdürü Mustafa Özbek’ten akşam saatlerinde telefon geldi. “Bosna’ya gidiyorsun. Travnik kasabasında “Borac” konfeksiyon yani hazır giyim fabrikasından haber yapacaksın” dedi.

Eski Yugoslavya’dan ismini bildiğim ancak daha önce hiç gitmediğim Travnik kasabası tamam da, fabrika ne iş diye mırıldandım. Telefondan, “Bu fabrika Obama tarzı takım elbise üretiyor. Dünya sıraya girmiş, kapış kapış bu takım elbiserlerden alıyor. Hikayesini anlatacaksın” dendi.

Telefon görüşmesinden iki saat geçmeden Priştine’deki otobüs garından Saraybosna otobüsünde yerimi aldım. Otobüs farlarının sadece yolu aydınlattığı karanlığın sesizliğinde, içimi kurcalayan, kafamda soru işaretleri oluşturan sorulara yanıt arıyordum.

Eski Yugoslavya’nın en büyük hazır giyim fabrikalarından marka haline gelmiş, geçmişi yaklaşık 55 yıla dayanan fabrikadan haber yapmama müsade verecekler miydi, randevu almadan, sorup sormadan röpartaj yapmamı kabul edecekler miydi? diye kapıldığım huzur kaçırıcı düşünceler bırakmadı beni yol boyunca…”Borac” fabrikasının varlığından haberim vardı, çünkü 70’li yıllarda market işleten rahmetli babama yardımcı olduğum Priştine’de eskiden  “Divan Yolu” olarak bilinen caddedeki  dükkanımızın  tam karşısında bu markanın büyük mağazası vardı. Takım elbiseler, ceketler, pantolonları hep bu mağazadan alırdık.
İçimdeki ikilemler ve beni eskiye götüren hatıralarla boğuşurken, sabah saatlerinde vardığım Saraybosna’dan taksi ile Bosna’nın merkezinde yer alan Travnik’e yol aldım. 90 kilometre yol aldıktan sonra Osmanlı’nın ihtişamını sergiyen asırlık cami ve tekkeleriyle ünlü Travnik’e vardım. 13 Kasım 2008’de kış günü olmasına rağmen, bir zamanlar vezirler şehri olan Travnik’i adeta teneffüz ettim. Güzelliği, sakinliği, tarihi eserleri, camileri,  huzurun verdiği o rahatlık duygusunu sonuna kadar yaşadım…Kanlı savaşın buralarda sadece 13 yıl sona ermiş olmasından bile…

Kasabının biraz dışında kalan “Borac” fabrikasının kapılarına dayandım. Şehrin simge fabrikası, dünyaca ünlü moda markaları “Hugo Boss“ ve “Pierre Cardain’e“ de  çalışmış olan “Borac” fabrikası…

Kamera, tripod, fotoğraf makinesi ile resepsiyon binasına yaklaştım, görevlilere kim olduğumu, müdür ile röportaj yapmak istediğimi anlatım. “Müdür burada değil, ama hemen haber vereceğiz kendilerine” dediler. Birkaç dakika geçmeden, beni müdürün ofisine aldılar, ardından kahve geldi, “biraz bekleteceğiz” denildi.

Çok geçmeden, fabrika müdürü geldi. Ayağa kalktım, ismimi daha söylemeden sarıldı bana. “Hoşgeldiniz, çok mutlu oldum, Kosovalı Türk gazetecisi olduğunuzu, Türkiye medyası için çalıştığınızı söylediler. Ben fabrika genel müdürü Ahmet Curiç” dedi, hiç nefes almadan…

Bu kadar sıcak bir karşılama beni kelimesiz, sessiz, soluksuz bıraktı…

“Ben kimim sorarsan eğer, öncelikle ben Türk’üm, evet Boşnak’ım, ama ben önce Boşnakça konuşan bir Türk’üm ve sadece ben değil! der demez gözlerinin yaşardığını, bana uzun yıllar gelmesini bekleyen çok sevdiği bir yakınını görür gibi baktığını farkettim. Ahmet Curiç’in gözlerinin yaşarmasına, gözlerim, yaş dolarak karşılık verdi…Oturduk, koyu bir sohbet başladı.

Bosna’da savaş yılları (1992-9995), Kosova’da savaş yılları (1998-1999) aynı kaderler, benzer yaşantılar, aynı acılar…

Bosna savaşından Travnik de nasibini almış, yüzlerce şehit vermiş. Fabrikadaki makinalar, Sırp güçleri tarafından sökülerek alınmış. Savaşın bitiminden sonra hayatta kalan fabrika işçileriyle birlikte “yeniden doğuş” süreci başlamış. Uluslararası camianın yardımıyla yeni makinalar alınmış. Yılların geçmesiyle işçi sayısı 2 bine çıkmış. Yılda üretilen takım elbise sayısı 1 milyona ulaşmış…

Ahmet Curiç, “Türkiye, savaş esnasında Bosna’ya silah göndererek haklı savaşımızı nasıl desteklediyse, savaş sonrasında da kalkınmamıza çok yardımcı oldu. Fabrikanın yeniden ayağa kalkmasında Türkiye’nin de katkısı var” dedi.

Çalışanların yüzde 90’nının kadın olduğu fabrikayı gezdik. Üretim sürecinin görüntülenmesinin yasak olmasına rağmen, görüntü almamıza izin verildi. Röportaj yaptık kendisiyle. Söz “Obama” takım elbiselerine geldi. Obama markasının bu yılın Haziran ayında lanse edildiğini belirten Curiç, “ABD seçim kampanyasında karşımızda son derece şık giyimli, gelecek vaad eden ve yeni bir trend getiren bir kişiyi gördük. Kendisinin giyim tarzı ve şıklığı bizim son on yılda üretim programımızda yakalamak istediğimiz çizgiydi. ‘İşte bu’ dedik. Şıklığın simgesi böyle olmalı. Ve Obama koleksiyonu bir bakıma bilinç altında doğdu. Obama’nın şıklığı bir simge oldu. Yeni bir imaj doğuyor. Dünya, Obama koleksiyonunu giyecek” şeklinde konuştu. “Biz bu koleksiyon ile dünyayı giydirmek istiyoruz. Çünkü dünyanın dışında kalmayı değil dünya ile birlikte olmayı hedefliyoruz.” diye sözlerine ekledi.

Ayrılık zamanı geldi…yine birbirimize sarıldık…” Unutma ben bir Türk’üm” sözleriyle uğurladı Ahmet Curiç…

Bu hikayeyi neden anlatım sorarsanız eğer…

Yakınlarda Kosova’da nüfus sayımı yapılacak. Lafım, sayımlarda kendini Türk olarak ifade etmekte tereddüt içinde olanlara, varsa tabi …  Eğer Türkiye’den bin 500 kilometre uzaklıktaki, bir ülkede, Türkiye’nin gücünü hissetmiş, desteğini arkasına almış bir Boşnak dostumuz  gururlu  bir şekilde “ ben Türk’üm” diyebiliyorsa,  bu topraklarda asırlarca yaşayan siz de gönül rahatlığıyla “Ben Türk”üm diyebilir, kimliğinizi Türk olarak yazdırabilirsiniz, hiç tereddüt etmeden… gururla, onurla…

Ercan Kasap

02.03.2024

1 1 1 0 0 0

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

Sıradaki haber:

BİRLİKTE HAREKET ETMEK …

KÖŞE YAZISI

TÜM YAZARLAR
erkasap
ERCAN KASAP
“Karanlıktan korkan çocuğu kolaylıkla hoşgörebiliriz.Yaşamdaki asıl trajedi,yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır” (Platon) 60 yıldan bu yana kesintisiz Türkçe eğitimin yapıldığı Priştine’nin tek ilköğretim okulu “Elena Gjika” okulunun müdür yardımcısı görevine uzun yıllardan sonra bir Türk öğretmen seçildi, tam da güzel oldu, hak yerini buldu derken, Türk topluluğunu derinden sarsan tatsız bir olay yaşandı. “Elena Gjika” okulunda görev yapan Arnavut öğretmenler, ne hikmetse, müdür yardımcılığına Türk öğretmenin seçilmesini hazmedemedi.K ararı, derslere girmemekle boykot etti. Ardından Arnavut öğrenciler Türk öğretmen ve öğencilerine sataştı, tartakladı ve çirkin hareketlerde bulundu. Anlatıldığna göre Arnavut örencilerinn tepkisi tam bir mlliyetçilik gösterisine dönüştü. Holiganlık davranışları sergileyen Arnavut öğrenciler, Türk öğretmen ve öğrencilerine adeta terör estirdi. Esir kaldıkları sınfların kapıları tekmelendi, camlar kırıldı,”burası Arnavutlarındır” sloganları atıldı. 65 yaşında bir Türk öğretmeni 13- 14 yaşındaki Arnavut öğrenciler tarafından tartaklandı. (9’uncu sınıf Türk öğrencilerinin toplu olarak imzaladıkları mektupta, biyoloji ve fizik derslerini veren kıdemli öğretmen Abdullah Bırvenik’in Arnavut öğrenciler tarafından koridorda etrafının sarıldığı, tartaklandığı, Arnavut bayrağıyla sarılarak, sataşmalara maruz kaldığı ileri sürülüyor). Sebep, sadece ve sadece müdür yardımcılığına seçilen öğretmenin Türk olması!
b
b

SIZIN KÖSENIZ

TÜM YAZARLAR
konukyazar
SİZİN KÖŞENİZ
Sizin Köşeniz bölümünde siz değerli okuyucularımızın .............